14 Ekim 2019 Pazartesi

Acı ve Zafer/ Pain and Glory/ Dolor y Gloria





"Herkesin
 Bir umudu vardır
 Bir savaşı
 Bir kaybedişi
 Bir acısı
 Bir yalnızlığı
 Bir hüznü...
 Çünkü herkesin bir gideni vardır
 İçinden bir türlü uğurlayamadığı" Turgut Uyar


Filmden çıkarken hissettiğim...
Sanki bir arkadaşım karşıma geçmiş, hayatının kapılarını aralıyordu bana. Çocukluğunu, acılarını, arzularını, pişmanlıklarını.. İlk arzusunu, kaybettiği sevgilisini, depresyonunu  anlatıyordu. Öyle içten, öyle samimi...
Kapanmamış defterler, söylenememiş sözler, yerine getirilememiş vaatler.. Hepimizin hayatında var olduğu gibi yönetmen Salvador Mallo'nun da vardı iç sızıları elbet..
Mallo, gençlik günleri gerilerde kalmış bir yönetmen. Şaşaalı dönemleri bitmiş, artık üretemiyor, depresyonda ve yalnız.
Bir gün, eski  bir filminin yeniden gösteriminde yapılacak söyleşiye başrol oyuncusu ile birlikte davet alır. Aslında başrol oyuncusu ile araları bozuktur ve yıllardır görüşmemektedirler. Yine de o oyuncunun evine gider onu davetten haberdar etmek için ve orada hayatının katmanları açılmaya başlar. Çocukluğu, annesi, mahallesindeki kadınlar, ona ilk defa arzu duygusunu hissettiren boyacı genç delikanlı ve ilk aşkı.. Onu, mağara bir evden şimdi yaşadığı muhteşem müze eve götüren inişli
çıkışlı yollar.. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, yine de  annenin yanının en güzel yer olduğu, umarsız çocukluğa duyulan özlem..Hani demiş ya Didem Madak..."Beni anneme götürsün bütün taksiler"..
Almodovar , Salvador Mallo üzerinden kendi otobiyografisini çekmiş bu filmde.
Aslında otobiyografi demek çok ruhsuz olacak bu filmi nitelendirmek için.
Belki ruhunun ya da yüreğinin otobiyografisi demek daha doğru olacak sanki.
Almodovar, hayatının önemlilerine bir resmi geçit yaptırıyor, onlarla defterlerini kapatıyor kendince. Ne güzel olurdu değil mi yeteneğimiz olsaydı da hepimiz kendi filmimizi yapabilseydik, orada söyleyebilseydik kalbimizin derinlerindekilerini.
Almodovar anlatırken, zaman atlamaları ile yapıyor bunu. Kusursuz yapıyor hem de..
Ve hep gözümüzün önünde Almodovar rengi..Kırmızı..
Sanıyorum çekilen ev, kendi eviymiş. Ben bayıldım renk harmonisine ve araya yerleştirilmiş kırmızılara.
Almodovar'ı canlandıran oyuncu Antonio Banderas. Ondan başkası olmazdı zaten.
Banderas'ın oyunculuğunu nasıl anlatsam.. Sanki benim için bundan böyle Almodovar denilince, Banderas'ın yüzü gelecek aklıma. O kadar sahiciydi ki.. Özellikle ilk erkek arkadaşı ile karşılaşmasındaki oyunculuğunu anlatamam.
Yazdıklarımın bundan sonrası seyretmeyenler için keyif kaçırıcı olabilir.
Salvador Mallo, geçmişteki her defteri kapattığında hayata daha çok tutunuyor. Aslında onu hayata en çok tutan şeyin arzu olduğunu ilk erkek arkadaşı ile yeniden karşılaşmasında anlıyoruz. Birini arzulayabildiğini hissetmesi, hastalığı için onu doktora götüren itici güç oluyor.
Ve bu arzu duygusu, onun yeniden doğumunu sağlıyor. Hani, ilk sahne açılışında gördüğümüz, havuzun içinde öyle oturan Salvo. Ameliyatını olmuştur artık, çünkü sırtında boylu boyunca ameliyat izi vardır.
Film aslında sondan başlamıştır.
Ama son olmamıştır, son sahnedeki çekimlerde gördüğümüz gibi..
Ve biz mutlu mesut ayrılırız sinemadan Almodovar'ın bu filminin son olmadığı müjdesini alarak..