14 Ağustos 2016 Pazar

Eternity and a Day ( Sonsuzluk ve Bir Gün) / 1998




Bu satırları okumaya başladıysanız eğer... Öncelikle Eleni Karaindrou'nun Eternity and a Day bestesini açın ve size eşlik etmesine izin verin piyanodan çıkan muhteşem notaların..
''Bazılarımız şiirlere tutunuyor
  Bazılarımız şarkılara
  Bazılarımız filmlere tutunuyor
  Bazılarımız kitaplara
  Sanırım artık insan tutunamıyor insana '' demiş ya Oğuz Atay..
Ben de uzun bir aradan sonra yine filmlere tutunmaya başladım. İnsan'a tutunamadığımdan değil...Belki de daha iyi tutunabilmek için insanlara..
Tıpkı, son gününü geçiren Alexander'ın , bunca yıldır kendisine aşık karısına, annesine, babasına ve dahi hiç kimseye tutunamayıp, hayatının son gününde bir kırmızı ışık çoçuğuna tutunduğu gibi..Hani kırmızı ışık çocukları vardır ya, başka ülkelerden gelip, para kazanabilmek için kırmızı ışıklarda aracınızın camlarını silmeye çalışan..İşte öyle bir çocuk Alexander'ın son gününde edindiği dostu..
Alexander, usta bir yazar ve şair. Ama işine saplantılı, işi dışında hayatındaki hiçbirşeyi tam anlamıyla hayatına alamamış biri..
Hayatının son gününde, geçmişle hesaplaşmaya başlıyor.
Özellikle eşi ve annesi ile , paylaşılmayan zamanlar, gösterilemeyen sevgilerin pişmanlığı, yönetmenin geçmişle bugünü aynı anlarmış gibi kurguladığı sahnelerle içimize işliyor.
Hayatının son gününde Alexander, bir yandan düşüncelerinde geçmişine dönse de bir yandan da o göçmen Arnavut çocuğu ile başlayan dostluğu ile, sanki kefaretini ödüyor tüm yaşamının. Kefaret ödense bile pişmanlığının  bitmediğini, yazarın film biterken defa defa dile getirdiği son kelime ile anlıyoruz. argadini..argadini..argadini ( çok geç)
Yönetmen Angelopoulos'un insanı sarsan derinlikteki anlatımı, oyuncuların gücü ve Eleni Karaindrou'unun insanın içine işleyen müzikleri ile harmanlanmış bu film bittiğinde insanın aklında tek soru kalıyor. ''Yarın ne kadar sürecek ?''...
Yazarın eşinin cevapladığı gibi..'' Sonsuzluk ve bir gün ''.....








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder