"Çocukları küçük kurşunlarla öldürürler, değil mi anne?"
İnsanlık tarihinin en acı sayfalarından biridir Yugoslavya iç savaşı ve bu savaş sırasında Boşnaklara yapılan soykırım. Savaş sırasında tahmini olarak 150 bin ile 260 bin arası insan, hayatını kaybetmiştir. Sırp Cumhuriyet ordusunun Srebrenitsa'ya karşı giriştiği Krivaya 95 harekatı sırasında en az 8372 Bosnalı öldürülmüş, bunlardan bir kısmının da, kadınlar ve çocuklar olduğu kanıtlanmıştır. Avrupa'daki hukuki olarak belgelenmiş ilk soykırım olma özelliğini taşıyan Srebrenitsa soykırımı, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşen en büyük toplu katliamdır.
Her savaş kötüdür. Her savaş yıkımdır. Her savaş insanlığın trajedisidir.
Sadece savaş sırasında değil, savaş sonrasında da toplumsal travma bırakır tüm yaşanılanlar. Bu toplumsal travmanın aşılmasında, toplumsal hafızadaki yıkıma dair anıların yapılandırılması için, sanat kullanılan yollardan biridir. Bu yüzden sinemanın dili çokca kullanılmıştır.
Boşnak yönetmen Aida Begiç de sinemanın dilini kullanmış, bu acıyla yüzleşmek ve geride kalanlara, ses olabilmek için.
Kar, bir Boşnak köyünde geçiyor. Eşlerini, oğullarını savaşta kaybetmiş, acıları hala gözlerinde duran bir avuç kadın, erik reçeli ve turşu yapıp satarak hayatta kalmaya çalışıyorlar. Yanlarındaki erkekler ise, köyün en yaşlı erkeği ve katliam sırasında şahit oldukları yüzünden konuşamayan küçük bir oğlan çocuğu. Bir de birkaç küçük kız çocuğu var yanlarında, anne ve babalarını savaşta kaybettikleri için baktıkları.
Kayıplarının bedenlerinin bile nerde olduğunu bilmeyen bu kadınların beyinleri reddetse de, sevdiklerinin birgün çıkıp geleceklerini, kalpleri hala umutla bekliyor onları. Sanki araftalar gibi. Gözleri sevdiklerinin yanına ölüme yatmış da, kendileri hayat kaldığı yerden devam ediyormuş gibi devinim içindeler.
Birbirinin aynısı, acı ile harmanlanmış günler birbirini kovalarken, bir gün Sırp bir adam gelir. Köylerini bir şirketin satın almak istediğini söylemek için. Daha önce komşu, sonra düşman oldukları bu adam, savaşta alamadıkları bu köyü, şimdi para ile almak istemektedir.
Daha iyi bir gelecek için, sevdiklerinin anılarını barındıran bu topraktan vazgeçecekler mi köyün kadınları, yoksa Alma'nın dediği gibi "daha iyi bir hayat burada, köyümüzde" diyip karşı mı çıkacaklar bu satışa?
Yönetmen Bergiç, dramatize etmeden, yalın bir şekilde gösteriyor bize bu kadınların hikayesini. İç ve dış çekimlerdeki ayrıntılarda, savaşın yıkımını ve hala hissedilen savaş buradaydı ve hep burada olacak hissini, keza kayıpların acısının da hep sürdüğünü ve tüm bunlara rağmen kadınların gücünü ince ince işliyor.
Yönetmen, dramatize etmekten kaçınsa da, film beni çok çarptı.
Çünkü insan savaşın ne olduğunu, ancak bittiği zaman anlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder