Sinema sanatını çok seviyorum. Okumayı çok seviyorum.Yazmayı en çok seviyorum. Bir filmi izledikten, bir romanı okuduktan sonra düşüncelerim kelimelere dökülüyor. Ve ben o filmi , o romanı hep hatırlıyorum kendi kelimelerimle. Bir sanatı yorumlamak beni de o sanatın içine dahil ediyor ve bundan büyük keyif alıyorum. Bunu geç farkettim..Ama iyi ki farkettim....
4 Eylül 2017 Pazartesi
Rememory/2017
Eskilerden bir söz vardır.."Hafıza i beşer nisyan ile malüldür"diye..
Yani insan hafızasının eksikliği unutmaktır. Yani insan unutur.
Zorlansak da kimi zaman unuttuklarımızı hatırlamaya... Unutmak, unutabilmek çoğu zaman yaşamı sürdürebilmemizi sağlamıştır.
Bir an düşünün en büyük acıyı yaşadığınız o günü..
Ya da ilkokulda öğretmeninizin sizi herkesin içinde azarladığı ve utancınızdan okulu bırakmak istediğiniz günü..Dizinizden yaralandığınız düşüşünüzü. Evin yolunu bulamayışınızı...İlk öpücüğü..Bebeğinizi kucağınıza verdikleri anı..Öbür dünyaya uğurladığınız annenizi, babanızı...Mezuniyetinizi...Kalbinizi acıtan o terkedilişi...
Düşünün bir an...O günkü gibi hissedebiliyor musunuz? Acınız, sevinciniz, o anda yaşanan detaylar, sesler, görüntüler, kokular...Hangisi var hafızanızda?
Hatıralarımızda bizi üzen, bizi kıran, bizi acıdan kıvrandıranları daha unutmaya meyilliyiz galiba.. İçinde sevgi, mutluluk olanlar daha hatırlanası...
Hatırlanılanlar bile yaşanılan en saf halinde kalamıyor zaman geçtikçe...Bazen bir şarkı, bazen bir koku, bazen de söylenen bir söz çıkarıveriyor en derin yerinden onları..
İnanıyorum, kokunun, müziğin, renklerin ve hatta yemeğin bile bir hafızası var beyin kıvrımlarımızın içinde..
Ve hafıza içine girince kaybolabileceğimiz bir dehlizdir aslında..
Filmde bir psikolog var hafıza ile ilgili çalışmalar yapan..Gordon Dunn..Bir makina icat etmiş hastalarını iyileştirmek amaçlı. Makina, kişinin anılarının ilk günkü saf, filtrelenmemiş halini kayıt ediyor.
Ve bir grup hastanın kayıtlarını elde ediyor bu alet ile. Bir akşam ofisinde ölü bulunan psikoloğumuzun icat ettiği makina da kayıplara karışıyor.
Sam Bloom, kendi kullandığı arabanın kaza yapması ile kardeşinin ölümüne sebep olmuş, maketler yaparak hayatını kazanan bir adam.. Kardeşinin ölürken söylediği son sözlerini hatırlayamadığı için psikolog Gordon Dunn ile iletişime geçmiş daha önceleri. Gordon'un ölümü ile birlikte ölümün nedenini araştırmaya başlıyor. Sonunda da aydınlatıyor hem ölüm nedenini hem de kendi unuttuğu hafızasını..
Film enteresan bir hikaye üzerine kurgulanmış. Ama ya hikaye kötü yazılmış ya da kurguda eksiklikler var. Filmde hem kayıt altına alınmış hastaların öyküleri, hem Sam'in kendi öyküsü
hem de bir ölümün araştırılması olunca dikkat dağılıyor. Mantıksal kopukluklar, biraz zorlama tesadüfler ve finalde bıraktığı tatminsizlik duygusu eklenince ortalama bir film olduğu düşüncesindeyim..
Filmin en güzel yanı Peter Dinklage.. Ben takipçisi değilim ama Games of thrones seyircileri yakından tanıyordur bu oyuncuyu. Küçük dev adam bence yerinde bir tanım olur. Müthiş bir oyuncu.
Peter Dinklage'den söz edince, beni düşündüren bir ayrıntıdan bahsetmeden geçemeyeceğim. Çoğu kişinin bildiği gibi Peter bir cüce. Ve filmde herşeyin küçültülmüş maketini yapıyor. Tüm karakterlerin ve mekanların. Ve onların yanında "dev" gibi oluyor....
Ve ben hala bu ayrıntıyı düşünüp duruyorum..
Filmi çok vaktiniz varsa seyredin derim.. Ama bir "Eternal sunshine of the spotless mind" olmadığını bilerek..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder