9 Haziran 2020 Salı

Berlin Alexanderplatz ( Berlin Akexander Meydanı) / 2020


Berlin Alexanderplatz (Berlin Alexander Meydanı) /2020
Yönetmen: Burhan Qurbani

"Hikayesini anlatmaya koyulmuş mülteci
Hiçbir şey hissetmez sigarası parmaklarını yaktığında
"Burada" olmanın dehşetine dalmıştır artık
Tüm o "orada" lardan sonra, istasyonlardan, limanlardan, teftiş memurlarından ve sahte evraklardan sonra.
Asılmıştır ayrıntılar silsilesinden, daracık halkalar içinde lif misali örülmüş kaderi
Darlığıdır göğsünde kabuslar birikmiş ülkelerin.
Etrafta kaçakçılar, göçmen mafyaları ki bana soracak olursan çok daha iyidir hepsi "hiçbir yer" de olmayan çürük bir teknenin üstünde süzülen aç martılardan.
Ki bana soracak olursan göçmen bürolarındaki o ebedi bekleyişleri söylerim sana ya da ne kadar gülümsemiş olsan da gülümsemene karşılık vermeyen yüzleri
Bunun en iyi hediye olduğunu kim söyledi?
Bana soracak olursan, insanlar derim, "her yerde" ve "her yerde" taşlar. "Serkun Bulis"

Film Gine Bissau'lu Francis'in hikayesi. Francis kendisine göçmen denilmesini istiyor, sığınmacı yerine. Tam olarak nasıl olduğunu bilmediğimiz, sadece denizden çıkışına şahit olduğumuz uzun  ve zorlu bir yolculuktan sonra Almanya'ya gelen Francis'in tek istediği Alman pasaportuna sahip olmak ve orada insanca bir yaşama sahip olmak.
Tüm bunları elde ederken de iyi bir insan, daha iyi bir insan olmak.
Ancak ötekilerin iyi insan olması, öteki olmayanlara göre daha zor, daha engebeli ve hatta daha mümkünsüz bazen..
Francis ne kadar dirense de iyi olabilmeye; ötekiler ötekileri görür ancak.  Reinhold, uyuşturucu satıcısıdır. Francis onun yanına, ilk başta yemek pişirmek ve Reinhold'un sıkıldığı kadınlarını eğlemek için girse de, sonraları işin rengi değişecek ve Francis tehlikeli sularda yüzmeye başlayacaktır. Gece klubü sahibi, onun travesti sevgilisi ve aşık olduğu eskort kadın onu korumak isteseler de çoğu zaman, Francis'in içindeki para kazanmak ve güç elde etmek arzusu onu korumalarına yetecek midir? Francis'in inişleri, çıkışları, kazandıkları ve kaybettikleri ona gerçek isteklerini verebilecek midir?
Filmin konusunu, seyredecekler için keyif kaçırıcı olmaması için burada bırakıyorum. Ama filmin sonunda mutlu edici bir sürpriz olduğunu da ekleyeyim.
Film, Alfred Döblin'in aynı adlı romanının üçüncü uyarlaması.
Döblin'in Berlin Alexanderplatz romanı 1929'da yayımlanmış. Roman, Franz Biberkopf'un hikayesi üzerinden o yıllardaki Almanya'nın siyasal ve ekonomik sorunlarını ve yoksulluktan çaresiz kalan insanların faşizme sığınışlarını anlatır.
Roman ilk kez 1931 yılında Phil Jutzi tarafından sinemaya uyarlanmış. 1980 yılında ise Fassbinder tarafından yaklaşık 15 saat süren 13 bölümlük yeni bir uyarlaması çekilmiş.
Romandan yaklaşık 100 yıl sonra, romanın günümüze uyarlamasını çekmenin çok cesaret isteyen bir iş olduğunu söylemeliyim.
Yönetmen Burhan Qurbani'nin filmi 5 bölüm ve 1 epilogdan oluşan 3 saatlik bir süreyi kapsıyor.
Görüntü yönetimi çok başarılı, renkler ve görüntüler sinema şöleni sunuyor bize.
Ancak filmin sinematografisi mi iyi değildi yoksa benim ruh halim mi, filmi ara vere vere seyrettim. Belki de bu günlerde sarsıcı durumlara dayanma gücümüzün azalması ile ilgili olabilir, bilemiyorum.
Oyunculuklar ise çok iyiydi. Özellikle Reinhold karakterini oynayan Albrecht Schuch müthiş bir performans gösteriyor. Karakter derinlikleri daha iyi olabilirdi.  Mülteci sorunları da çok geri planda kalınca vasat bir gangster öyküsü hissi verdi bana.
Hem 1931 yılındaki hem de 1980 yılındaki uyarlamaları seyretmediğimden karşılaştırma imkanım olmadı. Ancak bulduğum bilgiler Fassbinder'in uyarlamasının çok iyi olduğu yönünde. 15 saatlik süre biraz korkutsa da seyretmeli sanırım.
Bence, filmin özeti filmin içindeki bu replikte saklı...
"Önemli olan başına ne geldiği değil, onunla ne yaptığındır."

Kim Ji-Young:Born 1982/2019




Kim Ji-Young:Born 1982
Yapım yılı:2019

"Kadınların kaburgadan yapıldığına, kadınları bile inandıran neydi Birhan?
 Asıl mesele diyorsan buraya dönelim, şimdiye
 Söyle artık başımıza bu işleri açan yine erkekler değil miydi?
Dönelim Van'da bir kadına, dönelim Mardin'e, dönelim İzmir'e
Dönelim Birhan bak geç oluyor evimize dönelim
Bize bunları söyleten neydi, gülerken ağız kapatmayı, ağlarken saklamayı
Her lafa karışmamayı, yazmamayı Birhan, çizmemeyi bize dayatan kimlerdi
Giydiğimiz etek boyuna, doğuracağımız çocuğa karar verenler kim
Kadınlar ilk sevişmesinde neden babasının yüzünü gördü
Küçücük kızlar dedesi yaşındaki adamlarla neden
Neden genelevler var, neden bir kadın otobanda
Ütü reklamında bir kadın çıplak
Otomobil fuarında bir kadın öyle arabalar üstünde, neden
Doğum günlerimizde bize mutfak robotu hediye edenler kimlerdi
Şakağımıza silah dayayanlar kimler, kimlerdi Birhan? "
Kadın şiddetine bir ağıt/Birhan Keskin-Aslı Serin

1982 doğumlu Kim Ji-Young filmini seyrettiğimde, yurdumda bir kadının hikayesini izlemiş gibi oldum. Çünkü o kadar çok ki yanımda, yöremde, bende Kim Ji-Young'un hayatından izdüşümler.
30'larında, evli, küçük bir bebeği olan bir kadın, filmimizin kahramanı. Doğum yaptığı için çalışma hayatını noktalamış. Hayatı ev işleri, bebeği, eşi arasında geçerken giderek psikolojik sorunları başlar. Olduğu kişi ile olmak istediği kişi arasındaki çatışma onda kişilik bozukluğuna yol açar.
Bu problemleri ortaya çıkınca eşi ona yardım etmek için çeşitli yollar denemeye çalışsa da Güney Kore'de aileler çekirdek aile değildir. Bizdeki gibi...Kendi ailesi ve eşinin ailesi de devreye girince işler daha da zorlaşacak ve Kim Ji-Young'un sorunları artacaktır.
 Keyif kaçırıcı olacağından filmin hikayesinin bundan sonrasını anlatmayacağım.
Anlatabileceğim kadının hikayesi. Güney Kore'de olsun, Türkiye'de olsun ne kadar benzer hikayeler.
Doğduğuna kız olduğu için sevinilmeyen, eğer erkek kardeşi varsa eğitim önceliği ona verilmeyen, hatta erkek kardeşi okusun diye çalışan kız çocukları. Suyunu bile kalkıp almayan erkek kardeşlerine hizmet eden, anne, babasına hizmet eden ama yine de erkek kardeşi kadar sevilmeyenler.
Taciz edildiğinde, babasının güvenli kollarında medet ararken, babası tarafından eteğinin boyu kısa ya da gülümsemişsindir de ondandır diye hep kabahat bulunanlar.
Evlendiğinde çocuğu yapma zamanını kendisinin istediği zaman değil de, ailelerin baskısına göre karar verenler.
Her tatilini eşin ailesinin yanında kayınvalidesine mutfakta yardım ederek geçirenler.
Yorgunluktan ölse bile yorgunum diyemeyenler.
İşyerindeki erkek arkadaşlarının sohbetlerine cinsel malzeme olanlar, ama işlerini kaybetmemek için  seslerini çıkaramayanlar.
Çocuğuna bakacak kimsesi olmadığı için, kariyerini noktalamak zorunda kalınca da, dışarıdaki insanların gözünde koca parası yiyen parazit oldukları düşünülenler.
Dedim ya bu benim, senin, çoğu kadının hikayesi, yenilgisi, başkaldırısı, kimi zaman yerden yere vuruluşu, hatta kimi zaman öldürülüşü.
Filmde Ji-Young'un bilinçsiz de olsa, psikolojik bir kişilik değişimi yaşarken, karşı çıkışları ve karşı çıktığı kişiler ile olan diyalogları beni çok etkiledi. Çocukluğundan beri yaşadıklarının bilinç altından, başka bir kimlikle bilinç üstüne çıkışı gibiydi adeta.
Ve Ji-Young'un eşi ve annesi. Eşi, öğretilmiş kalıplara, kültürel değerlere ve annesinin baskılarına rağmen doğru yerde durabildi.
Anne ise.. Ah o kocasına, yılların biriktirdiği isyanını haykırışı. Kadının gücü bu işte diye bir kez daha gösterdi bana.
Film, aynı adlı bir romandan uyarlama. Yayınlandığı 2016 yılında çok ses getirmiş ülkede.
Filmin yönetmeni bir kadın Kim Do-Young. Oldukça başarılı bir iş çıkarmış. Zor bir konuyu duru, akıcı ve sakin bir üslupla anlatmış.
Seyredin derim..
"Dünyaya bir kadın eli değse
 Şöyle ağır bir halı gibi çırpılsa
 Tozlar havalansa" Didem Madak