23 Eylül 2016 Cuma

Babette's Feast ( Babette'in Şöleni) / 1987




'Bir yemeği aşk ilişkisine dönüştürmek..Bedensel açlık ile ruhsal açlık arasında ayırım yapmayan bir aşk ilişkisi'...
Beni vuran bu cümleler, sanki filmin de özeti bir nevi.
Bedensel hazlarımız mı önemli, ruhsal doyumumuz mu?
Yoksa ikisinin birlikteliği mi bize bu dünyadaki mutluluğu yaşatan?
Püritanlar bildiğim kadarı ile dünyevi zevkleri red eden, haz alınan herşeye karşı olan ve kendilerini tamamen Tanrı'ya hizmet etmeye adamış bir topluluk.
İşte böyle bir Püritan topluluk var fimde de..Danimarka'nın sahil kasabasında yaşayan. Ve bu toplulukta iki kız kardeş. Martina ve Filippa...Babaları çok saygı gören bir rahip ve bu kız kardeşler de hayatlarını babalarına bakmaya ve Tanrı'ya hizmete adamışlar. 
Zaten yaşadıkları sahil kasabası da münzevi bir kasaba görüntüsünde. Gri ve kasvetli... Gökyüzü gri, deniz gri, evler bile gri renkte. 
Yıllar geçiyor, Martina ve Filippa yaşlanıyor. Hayatlarında evlenmemiş, barklanmamış bu iki kızkardeşin kapısı çalınıyor bir akşam. Bir tanıdıkları aracılığı ile kendilerini bulan Babette var kapılarında. Babette, Fransa'dan savaştan kaçmış, kocası ve oğlu savaşta öldürülmüş ve kalacak yeri olmadığı için onlara hizmet etmeye gelen bir Katolik..Kabul ediyorlar ve Babette onlara hizmet etmeye başlıyor, onların dilini öğreniyor ve kasabada herkes tarafından sevilip kabul görüyor.
Bir gün Babette'e piyangodan para çıkıyor. Kızkardeşler Babette'in bu parayla ülkesine döneceğini düşünürlerken, Babette bir istekte bulunuyor. Onlara ve arkadaşlarına bir akşam yemeği düzenlemek. Ama koşul, tamamen Fransız mutfağı olması. Velhasıl bu isteği kıramıyor Martina ve Filippa..
Bundan sonra yazdıklarıma dikkat!..Spoiler içerebilir.
Babette hazırlıklara başlıyor. Fransa'dan kaplumbağaya, kurbağalara kadar tüm malzemeleri getiriyor.
Bu arada kızkardeşler derin bir çaresizlik içinde. Çünkü farkındalar ki ziyafet müthiş olacak ve onlara göre alacakları her zevk, şeytana gidişin bir basamağı. Topluyorlar Püritan topluluğu ve durumu açıklıyorlar. Ama bir o kadar da kibarlar ki, yemeği red etmek yerine, yemek hakkında düşünmeden, tadını hissetmeden sunulanları yemeye karar veriyorlar. 
Tabi ki muhteşem akşam yemeğinde, o enfes yemeklerin yenilmesi  ve özenle seçilmiş şarapların, şampanyaların içilmesi ile birlikte bedensel hazzın da farkına varmaya başlıyorlar.
Yüzleri,bedenleri, tepkileri ve davranışları bile değişiyor yedikleri her lokmada, içtikleri her şarapta. 
Yemekte bir de misafirleri var. Bir general. Bir zamanlar kızkardeşlerden birine aşık olan ama mesleki kariyeri uğruna bu aşktan vazgeçmiş olan bir general.
Sadece bu general dile getirebiliyor yediği enfes tadları ve içtiği içkilerin nefasetini.
Çünkü bu general bir zamanlar Paris'in en ünlü restoranı Cafe Anglais'de bir ziyafete katılmış ve oranın kadın şefinin dillere destan yemeğini yemiş biri. Yanılmıyor general. Çünkü bu şef Babette...
Babette, tüm maharetini ve piyangodan kazandığı tüm parasını bu ziyafet için döküyor iki kızkardeşin ve arkadaşlarını önüne..Kabul görmesininin ve minnettarlığının bir göstergesi olarak..
Bir zamanlar, aşkını kariyeri uğruna heba eden general de...Belki de bir zamanlar küçümsediği ve yaşamak istemediği bu kasabada gerçek şöleni görüyor.. Bedenini ve ruhunu birlikte doyuran..
Film aslında Babette'in şöleni değil..Bence bir sinema şöleni.
İlk 30 dakikasında sıkılabilir, daralabilirsiniz. Lütfen sabredin, gerçek şölen sonunda..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder