Sinema sanatını çok seviyorum. Okumayı çok seviyorum.Yazmayı en çok seviyorum. Bir filmi izledikten, bir romanı okuduktan sonra düşüncelerim kelimelere dökülüyor. Ve ben o filmi , o romanı hep hatırlıyorum kendi kelimelerimle. Bir sanatı yorumlamak beni de o sanatın içine dahil ediyor ve bundan büyük keyif alıyorum. Bunu geç farkettim..Ama iyi ki farkettim....
12 Şubat 2018 Pazartesi
LOVELESS (SEVGİSİZ) / 2017
"Birden işitilmez olsun ayak seslerim
Gölgem bir başka sokağa sapıversin
Unutayım bir anda herşeyi" Can Yücel
Moskova'da bir nehrin görüntüleri ile açılıyor film. Her yer karlara bürünmüş. Nehrin kenarında kimi nehire uzanmış, kimi birbirine sarılmış, kimi dimdik gökyüzüne uzanmış
ağaçlar..Uzun uzun fotograf tadındaki bu doğa harikasını izlerken, kameranın görüntüsü sert bir şekilde gri, sevimsiz beton, büyük bir binaya çevriliyor. Bu bina neresi diye düşünürken, birden kapısından çıkan çocukları görünce okul olduğunu anlıyoruz. Okulun dağılış saati.. Alyosha da bu çocukların içinde..Annesi, babası boşanmak üzere olan, istenmeyen bir hamilelik sonucu dünyaya gelmiş, hala da sevilmeyen, istenmeyen bir çocuk Alyosha. Anne ve babanın sevgilileri var, çoğu gecelerini sevgilileri ile birlikte geçiriyorlar ve ikisi de boşandıktan sonra hayatlarına ayak bağı olur diye oğullarını istemiyorlar, hatta yatılı okula göndermeyi bile düşünüyorlar. Boris'in tek korkusu ise, boşandığı ve oğlunu istemediği için, koyu bir Ortodoks olan patronu tarafından işine son verilmesi.
Bir gece, baba Boris eve geliyor ve karısı Zhenya ile şiddetli bir kavgaya tutuşuyor. Kavganın ana konusu yine Alyosha...O kadar yüksek sesle ve fütursuz bağıyorlar ki, Alyosha bütün bağrışmaları duyuyor ve o an anne ve babasının onu istemediğini anlıyor. Ve Alyosha'nın bir
kapı arkasında, belleklerimizden hiç çıkmayacak olan ağıtı başlıyor ...Çığlık çığlığa ağlıyor
Alyosha... Ama tek bir ses bile duyulmuyor. Öylesine çaresiz, öylesine yalnız çığlıklar ki....
Ve ertesi gün Alyosha yok oluyor. Anne ve babası yok olduğunu bile iki gün sonra anlıyorlar.
Ve polise gidiyorlar. Polisin, bürokrasinin güçlüklerinden bahsederek onları gönüllü sivil bir arama kurtarma ekibine yönlendirmesi ile Boris ve Zhenya ekip ile birlikte Alyoshayı aramaya başlıyorlar.
Film, kaybolan bir çocukla ilgili olsa da, yönetmen Alyosha'yı merkezine alarak, toplumu, epey de sert bir anlatımla seyirciye gösteriyor.
İnsanların sevgisizliği ve benmerkezciliği, yalnızlıkta boğulmuş insanların telefonlarına adeta bir can simidi gibi yapışmaları, ilişkilerdeki donukluk öyle çarpıcı örneklerle veriliyor ki çevremizde bunları neredeyse hergün gördüğümüzü hatırlıyıveriyoruz.
Boris'in işyerinde kutu kutu masalarda çalışan, her öğlen kurulmuş saat gibi hazır yemeklerden seçen, masalara oturup, hızla yemeğini tüketen bir nevi robotik iş insanları hangi
ülkede yok ki?...
Rusyanın hantal bürokrasisi nedeniyle işlerin yürümediği ve sivil örgütlerin artık bu işleri devir alması gerektiğinin, arama çalışmalarına katılan şahane bir arama kurtarma ekibi ile altını iyice çizmiş, ismini zorlukla yazabildiğim, telaffuzunu ise hiç becermediğim yönetmen Andrey Zvyagintsev.
Filmin belki de insanın tek içini ısıtan, tek umut veren kısmı idi arama ekibi. Bir de Zhenya'nın sevgilisinin Portekizde okuyan kızı ile yaptığı görüntülü konuşma. O birkaç dakikalık konuşma, filmin sadece soğuk değil, buz gibi olduğunu hissettiriverdi..
Filmde yönetmen sürekli pencereler gösterdi bize. Zaman zaman kamera, içerden dışarıya bakanın arkasından çekim yaparak bize dışarıyı gösterdi, zaman zaman da pencerinin dışından içeriye doğru bir çekimle, dışarıya bakanın yüzünü gösterdi bize. Sanıyorum içerdeki insan ile dışardaki hayatın birbirinden kopuşu, birbirine karışamayışı idi vurgulamak istediği.Ya da içerdeki hayatımız ile dışardaki hayatlarımız arasındaki farklılığımız...
Alyosha bulunuyor mu filmin sonunda, çocukları kaybolmuş bu anne, baba sevgiyi öğrenebiliyorlar mı yeniden yoksa yakın gelecekte bizi daha da umutsuz, daha da sevgisiz günler mi bekliyor? Zvyagintsev bizi uzun uzun düşündürüyor...
Film bittiğinde ise emin olduğum ve inandığım tek şey...
"Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak herşey" idi....
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder