Sinema sanatını çok seviyorum. Okumayı çok seviyorum.Yazmayı en çok seviyorum. Bir filmi izledikten, bir romanı okuduktan sonra düşüncelerim kelimelere dökülüyor. Ve ben o filmi , o romanı hep hatırlıyorum kendi kelimelerimle. Bir sanatı yorumlamak beni de o sanatın içine dahil ediyor ve bundan büyük keyif alıyorum. Bunu geç farkettim..Ama iyi ki farkettim....
22 Şubat 2018 Perşembe
Phantom Thread / 2017
Alma : Reynolds hayallerimi gerçekleştirdi. Ben de buna karşılık ona en büyük arzusunu verdim.
Dr. Robert Hardy: Bu neydi?
Alma: Her zerrem..
Film, böyle açılır...Alma ve doktorun sohbeti ile..
Reynolds Woodcock, 50'lerde Londra'da yüksek sosyete terzisidir. Kraliyet ailesi, zenginler ve
sosyete, müşterileri arasındadır. Alt katında yaşadığı, üst katını ise atölye olarak kullandığı bir evde
ablası ile yaşamaktadır. Atölyesinde onlarca terzi çalışmakta, ablası ise sağ kolu olarak hayatını ve
işini her yönden düzenlemekte, hatta kolaylaştırmaktadır.
Woodcock'un hayatına dönem dönem sayısız kadınlar girmekte, bu kadınlar aynı zamanda terzinin mankenliğini yapmakta, ancak Woodcock ilgisini kaybettiğinde veya kadınların ilişkiden beklentileri arttığında ve tabiri caizse vıdı vıdıya başladıklarında, ablası tarafından hayatından uzaklaştırılmaktadırlar.
Woodcock, annesini genç yaşta kaybetmiş ve hala annesinin saç telini ceket astarlarının içine dikecek kadar annesine bağımlı, işinde, yediklerinde, hayat tarzında değişmez kuralları olan, özellikle üretim aşamasında huysuz, orta yaşlarında bir adamdır.
Bir gün işten bunalıp kafasını dağıtmak için sayfiyedeki evine gider. Kahvaltı için gittiği restoranın genç garsonu Alma ilgisini çeker. Alma'ya kahvaltı için siparişlerini verir, ama bu sipariş oldukça fazla ve çeşitliliktedir. Daha sonra Alma'yı akşam yemeğine davet eder. Alma Reynolds'un eline bir
not bırakır. " Aç çocuk, adım Alma " yazan...
Akşam yemeğini birlikte yerler. Sohbet sırasında Reynolds annesinin saç telini ceket astarının içinde sakladığını ve yine sohbetin bir yerinde hiç evlenmediğini, evliliğin hayatının düzenini bozacağından
korktuğunu, aslında " confirmed bachelor" olduğunu söyler. Yemekten sonra Reynolds Almayı evine götürür ve ondan dikmekte olduğu bir elbiseyi giymesini rica eder. Alma elbiseyi giyer, üstünde prova yapılır. O sırada abla Cyril eve gelir. Alma ile tanışırlar. Ve Alma'nın ölçüleri alınır tek tek.
Ölçü alımı bitince Cyril Alma'ya ölçülerinin tam ideal, Reynolds'un istediği gibi olduğunu söyler.
Böylece abla tarafından da onaylanan bu ilişki başlar ve Alma atölye eve taşınır. Aynı zamanda Reynolds'un mankenliğini de yapmaya başlar. En nadide parçalar, onun ölçülerine göre biçilir, onun üzerinde sergilenir.
Ancak Reynolds zor bir adamdır, hayat onun kurallarına göre yaşanmalıdır, ve bu kurallar asla değiştirilmemelidir. Ama bu, inatçı tabiatlı Alma'ya göre değildir. Alma da kendi duruşunu koymak ister bu ilişkideki. Bu duruşu kabullendirmek ise hiç kolay değildir. İlişki nerdeyse, Alma'nın evden
uzaklaştırılma noktasına gelmişken, Alma'nın aklı sayesinde ilişkinin bağımlılığa ve sonrasında evliliğe dönüşümü başlayacaktır. Çünkü,Alma daha ilk gece Reynolds'un zaafını görmüştür.
Film, çok katlı.. Bir taraftan houte couteur dünyası ve bu dünyanın müşterileri. Tasarım ve üretmenin zorlukları yanında büyülü dünyası. Sanatçı bir terzinin gelgitleri, sancıları...Ve bir elbise
bittiğinde, hem üretenin hem de ürettiğini taşıyanın mutluluğu ve hazzı..
Bir taraftan da her bir karakterin iç dünyaları ve birbirleri ile olan ilişkileri, savaşları, galibiyetleri, mağlubiyetleri...
İlişkiler, bağlılık değil, bağımlılık temeline dayandırıldığında, her iki taraf birbirinin zaaflarını bulmaya ve onlar üzerinden hakimiyet kurmaya kalkıyor ki vazgeçilmez olsun, mecbur olunsun, bağımlı olunsun..
Alma, ilk buluştukalrı yemekte yaptıkları sohbette bunu farkeder. Annesinin saç telini ceket astarında sakladığını söyleyen birinin anne zaafını anlamamak zor olmasa gerek.
Bundan sonrası ise Alma için, bir oğulun annesinden almak istediklerini, Reymonds'a vermek olacaktır.
Filmin sonlarındaki olağanüstü yemek sahnesinde Alma şöyle der kocasına " Senin yataklara düşmeni, aciz, hassas , açık olmanı ve sadece benim yardım edebilmemi diliyorum."
Reynolds'un istediği de tam budur. Çünkü o mutlu bir adamdır artık.
Yönetmen Paul Thomas Anderson, filmin başından itibaren karakterleri ilmek ilmek işleyerek sunuyor.
Daha en başından Almayı ilk gördüğü restoranda, Alma'nın Reynolds'un eline tutuşturduğu notta yazan " aç çocuk" sözü ile bize oral fiksasyonu olan bir adamı çağrıştırmaya başlıyor.
Sonra yemekte Reynolds'un kendini tanımladığı "confirmed bachelor" tanımlaması. Her ne kadar müzmin bekar gibi algılansa da bu sözcük, internette araştırdığımda gördüm ki 40'lar 50' lerde gay adamları kibarca tanımlamak için kullanılan bir sözcükmüş meğer...
Film boyunca Alma ile Reynolds bir ilişki yaşıyor gibi gözükseler de onları aynı yatak odasında hiçbir zaman göremiyoruz. Sadece şefkat ve belki bir iki öpücük,tüm ilişkideki temas olarak bize gösterilen.
Alma ise bizi tamamen ters köşe yapıyor. Başta basit, sakin bir garson kız gibi gördüğümüz Alma, film ilerledikçe bizi şaşkınlığa düşürüyor aklı ve yaptıkları ile.
Anderson ustaca karakter yaratımının yanında,şahane dekorlar, göz alıcı renkler ve elbiseler , hepsi birbirinden ilginç yan karakterlerle harika bir iş çıkarmış. Filmin müziklerine ise bayıldım.
Ya hayatının son rolünü oynadığını beyan eden Daniel Day-Lewis'e ne demeli. Nasıl tanımlarsan tanımlayayım eksik kalacak oyunculuğu. Oyunculuk kariyeri için müthiş bir final. Oskar'ı alacağından hiç kuşkum yok.
Alma'yı oynayan Vicky Krieps ve Cyril'i oynayan Lesley Manville de çok iyi iş çıkarıyorlar.
Bizler terzide dikilen elbiselerin, o güzelim kumaşların olduğu devrin çocuklarıyız. İlk kendimizi bildiğimizden beri annelerimizin elinden tutar, kumaş mağazalarına giderdik...
O kumaş mağazalarının kokusu hala aklımdadır. Beğendiğimiz kumaşı, tezgahtarın nasıl da düzgün kestiğine şaşkınlıkla bakardım. Onu aldıktan sonra terzimize gider, ölçü verirdik. Sonra provalara gider gelir, o kumaş parçasının nasıl da güzel bir elbiseye dönüştüğünü safha safha görürdük. Hala hatırlarım dikilen elbiselerimizi. Ve, ister eve gelen gündelikçi terzi olsun, ister bir butiğin terzisi; hepsinin nasıl birer sanatkar olduğunu bilirim.
Bu yüzden, herşey bir tarafa, geçmişe bir yolculuk oldu benim için bu film...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder