12 Nisan 2018 Perşembe

KELEBEKLER / 2018




"Bir adam, kelebekleri takip edip, ölmelerini beklemiş..Sonra ölü kelebekleri toplayıp gömmüş derisinin altına. Beklemiş birkaç gün. Sonunda kelebek kanatları çıkmış derisinden. Sonra da uçup gitmiş..."
Film, belli belirsiz bir köy görüntüsünün eşlik ettiği bu masal ile açılır. İntihar eden annelerinin çocuklarına okuduğu bir masaldır bu.
Cemal, Kemal ve Suzan, anneleri intihar edince babaları tarafından köyden yollanmışlar, başka yerlerde, bambaşka hayatlar kurmuşlar ve 30 yıldır babaları ile ilişkileri olmadığı gibi birbirleriyle de pek iletişime geçmemişlerdir.
Cemal, Almanya'da yaşayan hiç uzaya gitmemiş bir astronot, Kemal, İstanbul'da yaşayan genellikle hayvan seslendirmeleri yapan, bir kez bir dizide yan rol oynamış, günübirlik yaşayan bir adam, Suzan ise bitirmek istediği sorunlu bir evliliği olan, anaokulu öğretmeni bir kadındır..
Babalarının Cemal'i arayıp, kardeşleri ile birlikte köye gelmelerini istemesi üzerine, çok da gönüllü olmayarak, birlikte bu yolculuğa çıkar ve Hasanlar köyüne varırlar.
Daha yola çıkmadan ve yolculuk sırasında yaşadıkları, aslında bu yolculuğun,  geçmişlerine doğru yaptıkları bir yolculuk olduğunun ip uçlarını verir.. Sonrasında ise, köydeki tavukların patlaması gibi, içlerindeki öfkenin, kırgınlıkların, kızgınlıkların, affedemeyişlerin patlaması olacaktır.
Tüm bunları okurken, ağır ve kasvetli bir film olacağını düşündüyseniz eğer , ben de size ne kadar yanıldığını söyleyeceğim..
Evet, dip zeminde böylesi bir travma var.. Ama köyün muhtarının anlattığı  "Petruşka"!gibi içiçe geçmiş nice katmanlar var bu filmde..
Hüzün, komedi ve absürtlük öylesine ince ince harmanlanmış ki, film boyunca hiçbir ağırlık hissetmediğiniz gibi, zaman zaman kahkahalar atacak kıvama geliyor, arada düşünüyor, kimi zaman da hüzünleniyorsunuz. Ve bu geçişleri yaşarken yorulmuyor, daralmıyor ve filmin sürpriz finali ile kelebekler kadar hafif kalkıyorsunuz koltuklarınızdan.
Cemal'in " bu köydekilerin hepsi deli" dediği gibi, sanki gerçek olamayacak kadar masalsı ama masal olamayacak kadar da bizi sarsan insanlar var bu köyde.
Mesela dini sorgulayan, nerdeyse ateist bir imam var..
İnanmadığı duaları okumayı reddediyor. Köylülerin yağmur duasına çıkma isteğine karşı diyor ki onlara " Varsayıyoruz ki bu evreni, bu kadar galaksiyi, samanyolunu, gezegenleri, yarattı. Oradan dünyayı seçecek, Türkiye'ye gelecek, Hasanlar'da senin yağmurunla uğraşacak. Sen dünyanın dengesini boz boz, sonra dua et. Uğraşmaz kardeşim, uğraşmaz, bırakın Allah'ı.. Allah lükstür lüks!"
Sonra köyün aklı kıt ama üç kuruşluk aklı ile felsefe yapmaya kalkan muhtarı, muhtarın doğrucu davut karısı ve finaldeki kör çoban..
Yönetmen Tolga Karaçelik bir röportajında şöyle diyor. " Öyle tuhaf zamanlarda yaşıyoruz ki; sosyal medyada kedi videosu izliyorsun, altında politik bir video görüyorsun, sonra üzüleceğin, bir kadına şiddet videosu görüyorsun, sonra komik birşey.. Bunların hepsi alt alta duruyor, sen de birbiri ardına izliyorsun, sonra da hiçbirşey olmamış gibi hayata devam ediyorsun. Ben de bunu aynı filmin içinde yapmayı denersem, belki de yeni bir anlatım dili olabilir diye düşündüm"
Film tam olarak böyle.. Böylenin de ötesinde..Hiçbirşey abartılmıyor. Ne hüzün, ne dram, ne de komedi..En doğal halinde...Olması gerektiği gibi..Yaşamın kendisi gibi..
Evet mesajlar var. Çok gözümüze sokmadan, yumuşak yumuşak, inceden inceye..
Din ve aile kavramına yönelik sorgulamalar var mesela..
Yanında tavuk patlayıp yüzü, gözü kan ve tavuk parçalarına bulaşmış Kemal'in uzun süre böyle dolaşabilmesi, bundan ne kendinin ne de diğerlerinin rahatsız olmaması mesela...Sanki bu ülkenin çoğu insanı gibi...
Babalarının gömülmesi esnasında üç kardeşin içlerindeki kızgınlıklarını haykırırken kelebeklerin uçmaya başlaması mesela.. Hepimizin içini ağırlaştıran ve giderek yenileri eklenen ağırlıklarımızdan, yüzleşerek, affederek kurtulabileceğimiz gibi...
Belki de babaları, özellikle kelebeklerin ölme zamanını vasiyet etmiştir gömülmek için...Karısının intiharı ile içine hapsettiği kelebekleri özgürleştirmek için; kimbilir..
Ben, bu film ile keşfettim Tolga Karaçelik'i.. Ve hayran kaldım.
Müzik seçimleri de öyle isabetliydi ki...
Erkut Taçkın'dan "Baba" , Nazan Öncel'den "Gidelim Buralardan" ve finalde Barış Manço " Binboğanın kızı" ... Öyle doğru yerlere konmuş ki sanki o şarkılar bu film için yazılmış yıllar önce..
Oyuncular, özellikle Kemal'i oynayan Bartu Küçükçağlayan, Suzan'ı oynayan Tuğçe Altuğ, imamı oynayan Hakan Karsak müthiş...Ve diğerleri de...
Biliyorum ne kadar yazarsam yazayım eksik birşeyler kalacak bu filme dair..
Mutlaka gidin, izleyin...Anlayacaksınız...
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder