" Neden ailene dava açtın ?"
"Beni dünyaya getirdikleri için"
"Peki ailenden ne istiyorsun?"
"Artık çocuk yapmamalarını"
Birini bıçakladığı için hapiste olan Zain, hapiste iken bir televizyon programına telefon ile bağlanarak ailesini dava etmek istediğini söyler.
Film, Zain'in anne babasına açtığı davanın görüldüğü mahkeme ile açılır. Sonra geçmişine gideriz Zain'in, onu hapishaneye götüren sürece, onun yaşamına tanıklık etmeye.
Lübnan'da sefalet içinde yaşayan çok çocuklu bir ailenin, çocuklarından biridir Zain. Kimliği olmayan, yaşı bile tam bilinmeyen, sokaklarda kardeşleri ile birlikte para kazanmaya çalışan, okula gitmemiş, anne ve babasından kötü söz ve dayaktan başka birşey görmemiş 12 yaşlarında bir çocuk..Ama yeri geldiğinde, anne babasının yapmadığı koruyuculuğu kızkardeşine yapmak için savaşan bir çocuktur Zain..
Ama ne de olsa çocuktur, engel olamaz 11 yaşındaki kızkardeşinin evlendirilmesine. Ve evden kaçar, sokaklarda yaşar, iş arar ve sonunda kaçak göçmen Etiopyalı bir annenin 1 yaşındaki çocuğuna bakmaya başlar, annesi işe gittiğinde. Anne, bir gün kaçak olduğu için tutuklandığında, o minicik bebecikle yapayalnız kalır ama yine de ne yalnız ne de aç bırakır bebeği..Ve bir karar vermesi gerekecektir Zain'in, onun için çok zor olsa da...
Film boyunca, Zain'in yaşamına ve yaşadıklarına tanıklık etmek çok zorlayıcı idi ve sürekli hissettiğim derin bir çaresizlikti. Çünkü Zain hayal mahsülü biri değil...Çünkü, hemen yanıbaşımızda olan , uzaklarda olan, gördüğümüz, duyduğumuz, izlediğimiz yüzlerce, hatta binlerce Zain'ler var...
Çünkü Ortadoğu bataklığı diye bir yer var..Pislik, kokuşmuşluk, alavere, dalavere, çocuk şiddeti, istismarları, çocuk yaştaki evlilikler ve geleceğini düşünmeden bir gecelik zevk uğruna doğurulan çocuklar var..
Ve bu çocuklar artık her yerde...Başka bir ülkeye mecburi göçün zorlayıcılığı da biniyor küçük omuzlarının üstüne, bugüne kadar yaşadıkları yetmezmiş gibi..
Yönetmen Nadine Labaki, olduğu gibi anlatmış olanları, gerçekci ve yalın bir şekilde. Sanki bir nevi belgesel gibi. Bunda oyuncuların amatörlerden seçilmesinin de etkisi var. Zain, sokaklardan seçilmiş Suriyeli bir mülteci...Oynadıkları, zaten gerçek hayatında yaşadıkları..Ama yine de hayran kaldım, yüzündeki o ifadeye, gözlerindeki bakışa.. Hele bebek Yonas ile sahneleri, muhteşemdi.
Filmi seyrettikten sonra daha önce hiç duymadığım Kefernahum'u araştırdım.
Meğer kelime aslen Fransızcadan geliyor ve kaos anlamı taşıyormuş. İncil'de adı geçen bir köymüş Kefernahum ve çok kaotik olduğu için lanetlenmiş.
Ve yine araştırırken edindiğim bir bilgi...
Zain, filmden sonra mülteci olarak ailesi ile birlikte Norveç'e yerleşmiş ve okula başlamış.
Sahar (Zain'in evlendirilen kızkardeşi) Beyrutta evsiz bir çocukmuş, artık evsiz değilmiş ve Unicef'in yardımları ile okula başlamış.
Yonas bebek, ailesi ile birlikte sürekli sınır dışı edilme korkusu yaşıyormuş. Filmden sonra güvenli bir şekilde ailesi ile birlikte Kenyaya dönüp ana okuluna başlamış.
Yapım ekibi, oyuncular ve ailelerine yardım etmek üzere Capernaum vakfını kurmuşlar.
Bu filmi, herkes seyretmeli. Özellikle " bu Suriyeliler" ile başlayan cümleler kuranlar seyretmeli. Özellikle yüzünü doğuya çeviren, bizi Araplaştırmak isteyenler seyretmeli.
Evet, belki... Çaresizce seyredeceğiz, , üzüleceğiz ve hiçbirşey yapamadan kendi hayatlarımıza devam edip gideceğiz ve o çocuklar o acıları yaşamaya devam edecek..
Ama yine de onların da bizim çocuklarımız olduğunu görebilirsek bir nebze de olsa.. Belki birşeyler küçük de olsa değişmeye başlar mı? Başlasın lütfen...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder