The Banshees of Inisherin
"Ağrıya ağrıya nara dönüştüğünde
açtılar içinden sözler çıktı
kem gözler, kırıcı davranışların izleri
aldanma gölgesi, o durmayan bağışlama
'gitmeliyim' çıktı, 'dönmemek üzere bir daha'
'artık herkesin yüzüne bütün düşündüklerimi'
'yalnız olmalıyım' çıktı. " Gülten Akın
Sene 1923. İrlanda'da bir ada, Inisherin adında. Ana karada İrlanda iç savaşı bütün hızı ile sürüyor.
Adada yaşayan Padraic, yıllardır dostluğunu sürdürdüğü, her gün saat 2'de meyhanede buluşup içki içerek lafladığı Colm'un, her zaman olduğu gibi evine uğradığında, arkadaşı artık onunla konuşmak istemediğini, ondan hoşlanmadığını ve ondan uzak durmasını söyler.
Padraic buna anlam veremez. Çünkü kavga etmemişlerdir, aralarında kötü bir söz olmamıştır ve daha dün arkadaşı ondan hoşlanıyordur. Ama Colm kararlıdır. Sıkıcı bulduğu arkadaşı ile boş boş gevezelik edeceğine, yalnız kalmak ve müziğe yönelmek istemektedir. Çünkü ancak bir beste yaparsa, kalıcı iz bırakmış olacaktır bu dünyaya.
Ama bu nedenler Padraic için yeterli değildir. Çünkü onun için bu dünyada iyi bir arkadaşlık ve nezaket her şeyin ötesindedir.
Evet Padraic sevecen ve nazik bir insandır. Eşeği Jenny'i eve alacak kadar.
Evde birlikte yaşadığı ablası Siobhan, herkes tarafından dışlanan Dominic ve hatta cadı diye çoğu kişinin uzak durduğu yaşlı kadınla bile arası iyidir.
Siobhan, kitap okuyan, kendini geliştiren, aklı selim ve yol gösterici bir kızdır. Padraic'i uyarır Colm'den uzak durması konusunda. Ama kardeşi ısrarcı olmaya başlar arkadaşlığını devam ettirebilmek için.
Bunun üzerine Colm öfkelenir ve Padraic'e, her kendisi ile konuşma çabası karşılığında bir parmağını keseceğini söyler.
Ve böylece Colm ile Padraic arasında İrlanda iç savaşı gibi, sonu gelmez bir savaş başlar.
Savaşta bir hiç uğruna kaybedilen insanlar gibi, bir elin parmakları da gidecek midir acaba Colm'un özgürlüğü için?
Aslında sevmediğimiz bir yaşamı yaşamak, hoşlanmadığımız, bize bir şey katmayan insanlarla beraber olmak, hatta sırf para kazanabilmek için hiç keyif almadığımız bir işte çalışmak gün be gün bizi öldürmez mi? Yavaş yavaş ölmek yerine, bazen kendimize zarar vererek özgürlüğümüze doğru yelken açmaz mıyız?
Tıpkı Colm gibi, Siobhan gibi ve Dominic gibi...
Hani hep denir ya özgürlüğün bir bedeli vardır.
Peki asıl, özgürlük yolcuları için vazgeçilen olmak, Padraic'i nasıl etkileyecektir, kendini tanımladığı en önemli özelliği olan, nezaket ve sevecenlikle mi karşılayacaktır bu vazgeçişleri?
Yönetmen Martin Mc Donagh'ı çok sevdiğim Three Billboards Outside Ebbing filminde tanımıştım.
Bu seyrettiğim ikinci filmi oldu. Basit, gerçekçi ve doğal anlatımı çok etkileyici. Küçük bir adada geçen, iki tekdüze adamın hikayesini nasıl olur da bu kadar katmanlı bir hale getirebilir ve bizi şaşırtabilir bu denli..
Colin Farrell ve Brendan Gleeson`un oyunculukları muhteşem. Ama beni asıl şaşırtan Dominic'i oynayan Barry Keoghan'ın performansıydı. Seyredenler hatırlar; Kutsal Geyiğin Ölümü filminde de olağanüstü bir oyunculuk sergilemiştir.
Görüntü yönetmenine de bir sözüm var. Bu kadar mı iç mekan ve dış mekan çekimleri başarılı yapılabilir. Sanki o adada yaşıyormuşum, sanki o loş meyhanede biramı yudumluyormuşum, sanki o denizden gelen sert rüzgarı hissediyormuşum hissine kapıldım çoğu zaman.
Filmi seyrettikten sonra filmin ismi ile ilgili araştırma yaptım. Banshees ne demek diye.
Banshee, İrlanda ve İskoç halklarının inanışında çökük burunlu, seyrek ve dağınık saçlı, derin göz çukurlarının içinde ağlamaktan kızarmış gözlere sahip yaşlı kadın görünümünde, düşsel bir yaratığın adı imiş.
İrlanda dilinde peri kadın anlamına geliyormuş. Köklü aileler ve yaşlı insanların yaşadıkları evlerin kapılarının önünde ağlaması, evden birinin öleceğine yorulmakta imiş.
Bir cenazede ne kadar ölüm perisi ağlarsa, ailenin o kadar soylu ve varlıklı olduğu anlaşılırmış.
Eğer bir kıtlık döneminden geçiliyorsa, ölüm perileri evin önündeki sandalyelere oturup ağlarlarmış. Filmin sonundaki yaşlı kadın gibi.
Martin McDonagh filmini Jon Gregory'e ithaf etmiş. Meğer Three Billboards filminin editörü imiş ve 2021 yılında vefat etmiş.
"Dün sabaha karşı kendimle konuştum
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum" Özdemir Asaf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder