Sinema sanatını çok seviyorum. Okumayı çok seviyorum.Yazmayı en çok seviyorum. Bir filmi izledikten, bir romanı okuduktan sonra düşüncelerim kelimelere dökülüyor. Ve ben o filmi , o romanı hep hatırlıyorum kendi kelimelerimle. Bir sanatı yorumlamak beni de o sanatın içine dahil ediyor ve bundan büyük keyif alıyorum. Bunu geç farkettim..Ama iyi ki farkettim....
24 Mayıs 2015 Pazar
Little England / Mikra Anglia 2013
Güney Amerika sinemasına ait birçok film seyrettikten sonra bu kez yönümü karşı kıyıya verdim.
Geçenlerde çok beğenerek ve etkilenerek izlediğim Brides/Nifes filminin yönetmeni Pantelis Voulgaris'in 2003 yılı filmi...Little England/ Mikra Anglia..Aynı adlı romandan sinemaya uyarlanmış.
Bu film yine kadınların hikayesi. Kocaları, babaları, kardeşleri uzak yol gemilerinde denizcilik yapan kadınlar bunlar.
Andros adası..Yıl 1930'lar..Adanın erkeklerinin çoğu denizci.. Adanın kadınları, çocukları ile birlikte yaşam mücadelesi veriyor.
Bir ev..Kocası uzak yol kaptanı bir anne. Evlenme çağına gelmiş iki kızı var. Kızların başka sevdikleri olmasına rağmen, anne için önemli olan para ve mevki. Hele gemi kaptanı bir erkek ise bu, ideal damat adayı. Anne kendi istekleri doğrultusunda iki kızını gemi kaptanlarıyla evlendiriyor. Sonrasında iki kızının da hayatını nasıl mahvettiğini film boyunca izliyoruz. Kimi zaman kızarak, kimi zaman içimiz daralarak, kimi zaman da üzülerek.
Film boyunca nerdeyse hep hüzün, hep bir iç sıkıntısı, hep bir melankoli var. Adanın ruhu bu çünkü. Ölüm hep yaşantılarında..Uzak denizlerden gelen ölüm haberleri, her yıl yenilenen eski ölülerini anma törenleri, yalnız ve dul kadınların çokluğu, adanın üstünü gri bir renkle boyamış sanki...
Adadaki bir kadın'' Burada yatakların yalnızca kadınların yattığı tarafı çöker '' diyor diğer kadınlara yalnızlığını anlatırken. Çocuklar bile birkaç yılda bir gelen babalarını tanımakta zorluk çekiyorlar.
''Bir kadın için en iyisi, sevdiği bir erkekle evlenmemesidir. Bu da adam yolunu kaybetmeye başladığı zaman, acının büyük olmayacağı anlamına gelir '' diyor, kocası uzun yol kaptanı olan ve Arjantinde başka bir karısı ve oğlu olan kadın..
Film, hem uzunluğu, hem yavaş temposu hem de melankolik yapısı nedeniyle kolay izlenen filmlerden değil..
Ama eğer gerçek hayattan kesitleri izlemeyi seviyorsanız ki ben seviyorum. O yüzden bu filmi de sevdim ara ara duraklamalar vererek, biraz kendimi zorlayarak seyretmeme rağmen.
Oyunculuklar muhteşem. Herbiri şahane fotograf olabilecek kadar güzel çekimlere sahip. Kamera yönetimi ve yakın çekimler çok iyi.
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim.. Kız isteme, ataerkil aile yapısı, hani hepsi tığ ile tek tek örülüp birleştirilen battaniyeler, düğün törenleri, zeytinyağlı yaprak sarma gibi detayları bizden epeyce uzak ve 12 Adalara dahil olmayan Andros'da bile görmek karşı yaka insanlarının bize ne kadar benzediğine bir kez daha şaşırttı beni..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder