Tecavüzcüler, tacizciler, gözü dönmüş katiller, Meclis çatısı altında birbirinin kafasını gözünü yaran milletvekilleri, kartopu oynarken cam kırdı diye öldürülen bir gazeteci, her yerde kan, şiddet,vahşet..
Yeter artık yeter..Gözlerimi , kulaklarımı kapatmak, yeterince kirlenmiş ruhumu daha da kirletmemek için kendime bir görünmez sığınak yapmak istiyorum derken içimdeki ses..
Bu film çok ama çok iyi geldi..
Öncelikle, belki sizin de dikkatinizi çeken birşeyi söylemek istiyorum. Bu yılki Oskar adayı olan filmlerin çoğu,gözümüze soka soka değil de, inceden inceye sevginin gücünü bize hissettiriyor..Belki de dünyamızda sevginin azalmasından olabilir mi?
Mesela, Still Alice'de sevgi dolu bir ailenin desteğinin ne kadar önemli olduğunu hep hissediyorsunuz..Filmin sonunda Alzheimer hastalığı iyice ilerlemişti olan Alice'e kızı bir tiyatro repliğini okuyor ve annesine bundan ne anladın diye soruyor. Alice, kızına anladığı şeyi tek kelime ile söylüyor '' Sevgi''..Ve film böyle bitiyor.
Yeter artık yeter..Gözlerimi , kulaklarımı kapatmak, yeterince kirlenmiş ruhumu daha da kirletmemek için kendime bir görünmez sığınak yapmak istiyorum derken içimdeki ses..
Bu film çok ama çok iyi geldi..
Öncelikle, belki sizin de dikkatinizi çeken birşeyi söylemek istiyorum. Bu yılki Oskar adayı olan filmlerin çoğu,gözümüze soka soka değil de, inceden inceye sevginin gücünü bize hissettiriyor..Belki de dünyamızda sevginin azalmasından olabilir mi?
Mesela, Still Alice'de sevgi dolu bir ailenin desteğinin ne kadar önemli olduğunu hep hissediyorsunuz..Filmin sonunda Alzheimer hastalığı iyice ilerlemişti olan Alice'e kızı bir tiyatro repliğini okuyor ve annesine bundan ne anladın diye soruyor. Alice, kızına anladığı şeyi tek kelime ile söylüyor '' Sevgi''..Ve film böyle bitiyor.
The Grand Budapest Hotel'de ise açıkca anlatılan güçlü bir sevgiyi seyrediyorsunuz.
Birdman filmi ise şöyle başlıyor ekrandaki yazılarla..
''Herşeye rağmen bu hayattan istediklerini aldın mı?
Aldım.
Peki ne istiyordun.
Bu dünyada sevildiğimi söylemeyi, sevildiğimi hissettmeyi.''
Gelelim bugün seyrettiğim The Theory of Everything filmine..
Filmi seyretmeden önce filmin Stephen Hawking'in hayatı olduğunu biliyordum. Ama asla beklemediğim, bu filmin bana gerçek sevgiyi bu kadar hissettirebileceği idi..
Hani örnek vermek isteseniz bir kadınla bir erkek arasındaki gerçek sevgi ve dahası saygı için, benim için artık ön sıralardadır bu ilişki..
Birdman filmi ise şöyle başlıyor ekrandaki yazılarla..
''Herşeye rağmen bu hayattan istediklerini aldın mı?
Aldım.
Peki ne istiyordun.
Bu dünyada sevildiğimi söylemeyi, sevildiğimi hissettmeyi.''
Gelelim bugün seyrettiğim The Theory of Everything filmine..
Filmi seyretmeden önce filmin Stephen Hawking'in hayatı olduğunu biliyordum. Ama asla beklemediğim, bu filmin bana gerçek sevgiyi bu kadar hissettirebileceği idi..
Hani örnek vermek isteseniz bir kadınla bir erkek arasındaki gerçek sevgi ve dahası saygı için, benim için artık ön sıralardadır bu ilişki..
Ne olursa olsun bir kadının sevdiği adamdan vazgeçmeyişi ve hatta zaman zaman kendinden vazgeçişi, tüm yaşanılan zorlu süreçlere rağmen bir kez bile saygısını yitirmeyişi, ve erkeğin de çok sevmesine rağmen eşinin mutluluğu için onu serbest bırakması, eşine duyduğu minneti, nezaketi...Daha o kadar çok şey var ki tek tek sayamayacağım..Her söz, her mimik , her davranış beni benden aldı ve imrendirdi desem..
Stephen Hawking'i hepimiz tanıyoruz bilim adamı olarak..Ve hayranlık duyuyorduk hep..Ama ben asıl bugün bu filmi seyrettiğimde hayranlık duydum..
Stephen Hawking'i canlandıran Eddie Redmayne ise muhteşem. Stephen Hawking'in kendisi, kendini oynasaydı eğer, bu kadar başarılı olur muydu şüpheliyim. Bir insan konuşamasa bile yüz mimikleri ile sevgisini, üzüntüsünü, minnetini, acısını ve hatta flörtöz halini böylesine seyirciye verebilir mi? Hele motor nöron hastalığının tüm bulgularını bu kadar iyi canlandırabilmek..Ben şapka çıkardım. Ve eğer en iyi erkek oyuncu
Oskar'ını alamazsa kesin haksızlık yapıldığını düşüneceğim.Stephen Hawking'i hepimiz tanıyoruz bilim adamı olarak..Ve hayranlık duyuyorduk hep..Ama ben asıl bugün bu filmi seyrettiğimde hayranlık duydum..
Stephen Hawking'i canlandıran Eddie Redmayne ise muhteşem. Stephen Hawking'in kendisi, kendini oynasaydı eğer, bu kadar başarılı olur muydu şüpheliyim. Bir insan konuşamasa bile yüz mimikleri ile sevgisini, üzüntüsünü, minnetini, acısını ve hatta flörtöz halini böylesine seyirciye verebilir mi? Hele motor nöron hastalığının tüm bulgularını bu kadar iyi canlandırabilmek..Ben şapka çıkardım. Ve eğer en iyi erkek oyuncu
Karısını canlandıran Felicity Jones'un oyunculuğunu da çok beğendim. Bilmiyorum yardımcı kadın oyuncu adaylarında mı..Eğer öyleyse bence güçlü bir aday.
Kısaca film beni çok etkiledi..Ve hatta iki kez seyrettim..
Filmin sonlarındaki bir konuşma ile bitirmek istiyorum yazımı..
Bir sempozyumda Stephen Hawking..Ve Tanrıya inanmadığı da biliiyor ya..Biri '' Tanrını gücü olmadan nasıl başarıyorsunuz '' minvalinde bir soru soruyor..
Stephen Hawking'in yanıtı..
'' Yüz milyon galaksinin arasındaki bir dış mahallede daha küçük bir gezegende ortalama bir yıldızın etrafında dolanan gelişmiş primatlar olduğumuz gayet açık. Ama medeniyet doğduğundan beri insanlar dünya düzeninin altında yatan bir anlayış için yalvarıp durdular. Evrenin sınır koşulları hakkında çok özel bir şey olmalı. Sınır olmamasından daha özel ne olabilir? İnsan çabasının da bir sınırı olmamalı. Hepimiz farklıyız. Hayat ne kadar kötü görünse de her zaman yapabileceğin ve başarılı olabileceğin bir şey vardır. Nefes aldıkça umut vardır.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder